sevgili krang
bunca yıldır kötüler dünyası birleşememiş, türlü sıkıntılar yaşanmıştır. oysaki bir çok kötünün eline sendeki fırsatların, teknolojinin 10 da biri geçeydi afedersin şimdi dünyayı skertmişti. teknodrom gibi über bi cihaza sahipsin ama şıreydır, rasktedi ve bibap gibi adamlarla bu iş olmadı, olmayacak. ekipte bir revizyon şart. piyasada bu kadar işsiz mühendisi kimyageri varken önce onları bi istihdam edeceksin teknodroma. sonra bir iki yıldız transfer lazım, mesela darth vader, joker, iskeletor, freddy krueger çocuklara hitap etmek için gargamel. teknodromda hepinize yetecek kadar yer var. bak sonra ninja kaplumbağası mı kalıyo düzenli ordusu mu.
gözlerinden öperim
toplu taşınanlar olarak artık gerçeklerle yüzleşmemiz gerekiyor. ne otobüs ne metrobüs bu çileyi dindirebilmiş değildir. istanbulda bir hayalet dolaşıyor, ulaşım hayaleti. artık tüm otobüslerin çift katlı olması lazım. en önemli reformlardan birisi ise mavi otobüslerde girişte asılı duran ''oturan 34 kişi, ayakta 66'' kişi levhasının kaldırılması. çünkü oturan 34 bile olsa ayakta maksimum 66 kişi olsak bu kadar acı çekmeyeceğiz. çoğu otobüs 66 kişi ayakta yolcu sınırını aşıyor. mutlu halde başladığımız yolculuklarımız mutsuz ve sıkıntılı bitiyor. enerjimizi emiyor aşırı kalabalık otobüsler. kaç bin kişinin günde bu sıkıntıyı yaşadığını hesaplarsak büyük bir toplumsal refah kaybı söz konusu. bunu yanında iğneyi biraz da kendimize batırmamız gerek. ''tehlike anında camı kırınız'' çekiçlerini kim NEDEN çalıyor? yoksa bizim bu kadar kalabalık yolculuk etmemizin nedeni çalınan bu çekiçler sonucunda personelin bize, karşı saldırısı, bir çeşit cezalandırması mıdır ?
bugün watchmen motion comics in 4. bölümünü izledim yani dr. manhattan'ın hayatını anlatan ve bizi zaman kavramı üzerinde düşündüren bölüm. ve yine bizden çok uzak yıldızların görüntülerinin sanki eski bir fotoğraf gibi bize geç ulaşması büyüsü belirtildi orda. bazen tek başıma gece yürürken yıldızları görüp düşünürm, belki bana görünen yıldız o anda orda yok fakat ben onun bize geç ulaşan görüntüsünü izliyorumdur hala. bu açıdan zaman kavramının ne kadar tuhaf birşey olduğunu hatırlarım tekrar. bugün bir arkadşımla oturuyodum sahilde. onun var olduğu an ile bana görünüp benim onu algıladığım an arasında fark var. belki saniyednin 0.00001 i filan, ama fark var aynısını göremiyorum o anda orda olanın. sonra odak noktamı onun suratından uzakta ve arkada uzanan adalara çevirdim. onlar bana arkadaşımdan daha uzaktılar ve onları da 0.00002 saniye gibi geç algılıyordum. o sırada yanağıma vuran güneş ışınları ise hemen hemen 8 dakika gecikmeyle ulaşıyorlardı bana. merkez noktası ben isem etraftaki herşeyin görüntüsü birbirinden farklı zamanlarda benim etrafımda bana görünüyorlardı. etraftaki tüm insanlar farklı uzaklıkta oldukları için her şey onlara benimki kadar uzak değildi ve onlarda bazı şeyleri benden geç veya erken görüyorlardı. bunu düşününce içimi müthiş bir huzursuzluk kapladı. aklıma dr. manhattan gelmişti. gerçek bile deildi, bir süper kahramandı fakat işaret ettiği nokta harikaydı. atomlar üstünde kontrol yeteneği vardı fakat onları kontrol etmekten kaçınıyordu. mesela bir kişiyi istediği yere ışınlayabilir kendisi marsa anında gidebilrdi. fakat ona göre zaman geçmiş ve gelecek ile ''bir'' di, ve olmuş ile olacak zaten olmuş bitmişti. yani geçmiş kadar gelecek de olmuştu. kaderciliğe benzese de bir yandan ondan ayrılıyordu bu bakış. bende bugün zaman kavramı üzerine düşününce bu bakış açısının ne kadar doğru olduğunu düşündüm. çünkü zaman dediğimiz o an içinde hem yakınımdaki şimdiyi hemde yıldızların geçmişini aynı anda yaşıyordum. veya başka bir deyişle yıldızların şimdisini ve yakınımın geleceğini. diyeceğim geçmiş, yaşanılan ve gelecek hepsi iç içe aynı zamanda olabiliyor etrafa bakınıca, bu haliyle zaman nedir ki ?