zenciye bakmak
70'lik biraya açık mektrup
hiç bi zaman güzel kızların olduğu masaya gelemiyosun 70lik bira. her zaman erkek erkeğe toplaşmaların, çük kokulu ellerin hükmü altında olacaksın. masaya bir kız gelirse senden vazgeçip küçük kardeşin 50liğe yöneliyorlar. hatta sevimsiz kuzenin şişe biraya kadar gidiyor akılları alçakların. senin için ısınıyor diyorlar. az parayla çok sarhoş olmanın neresi yanlış 70lik? varsın ısın, varsın ayı gibi dur o narin şişelerin, 33lüklerin yanında. ben senden vazgeçmiyorum. eski okul toplaşmalarında herkesin önünde narin şeyler varken sen bir tank gibi gelip çöküyorsun önüme. etrafımı göremiyorum heybetinden. kenarından su damlacıkları süzülürken kenara alınmış terli bir basketbolcuya benziyorsun. arada yandaki mariyaçiye halleniyorsun, fırsat bulsan ondan kendine bi yudum alıcan biliyorum. seni zaptetmek zor 70lik bira. bir kaçınız bir araya gelseniz hemen küfürleşecek gibisiniz. kızları kesiyosunuz, millerlara mariyaçilere, 33lüklere laflıyor, taşkınlık başlatmak istiyorsunuz. sokağa çıksan dolaşacağın adamlar skol ve marmara34. hepiniz sanki aynı mahallenin çocuğusunuz. hayal ediyorum, gün gelecek ince bilekli kızların masalarında, bakımlı ellerde yükseleceksiniz. kimse sizden gocunmayacak.
0 yorum |
Bütün hayatımın her tür beklemekten ve yine beklemekten ibaret
olduğunu ve anı hissetmek için bana kalan zamanın saatlere bile
vurulamadığını dehşet içinde farkettim. O zamana dek hayatımın anlamı
bellediğim şey bir sabun köpüğü gibi yok oldu gözlerimin önünde. Bakın,
dünyada ne gerçekleştirirsek gerçekleştirelim, bunlar hep yeni bir
bekleyişe, yeni bir umuda yol açar; bütün evren doğmamış bir şimdiki
zamanın cesedinin saçtığı pis kokuyla dolu. Bir doktorun, bir avukatın,
bir memurun bekleme odasında kapıldığımız o sinir bozucu zayıflığı
hissetmeyen var mıdır? Bizim hayat dediğimiz şey, ölümün bekleme
odasıdır.
Biz zamanda yapılma ürünleriz, maddeden oluşmuşa benzeyen ama akıp giden zamandan başka bir şey olmayan bedenleriz.
-J.H. Obereit'in Zaman Sülüklerini Ziyareti
Gustav Meyrink
Biz zamanda yapılma ürünleriz, maddeden oluşmuşa benzeyen ama akıp giden zamandan başka bir şey olmayan bedenleriz.
-J.H. Obereit'in Zaman Sülüklerini Ziyareti
Gustav Meyrink
0 yorum |
Artık tek bir efendinin sadık kölesi
olmaktan kurtulup, önüne gelenin, herkesin kölesi olmak için, insan önce
bir sömürücüyü diyelim, Çarı ortadan kaldırmalıdır. Devrimci güdülerin
ve büyük bir özgürlük idealin olmaksızın böylesi bir siyasal suç
işleyemezsin.
Bu durumda, kişi, diyelim İsa, Marx, Lincoln ya da Lenin gibi gerçekten büyük bir adamın önderliğinde bir devrimci özgürlük partisi kurar. Gerçekten büyük olan bu adam senin özgürlüğünü son derece ciddiye alır.
İşlerini kolaylaştırmak için çevresine küçük adamlar, yardımcılar, getir-götürcüler toplamak zorundadır, çünkü bu büyük işi tek başına yürütemez. Üstelik, çevresine küçük büyük adamlar toplamazsa, sen onu anlamaz, bir kenara iter, adam yerine koymazsın. Bir sürü küçük büyük adamla çevrilmiş olarak, senin adına güçler ve yetkiler ele geçirir, ya da bir damla hakikat, ya da yeni, daha iyi bir inanç bulur sana.
Sayfalar dolusu söylevler yazar, özgürlük yasaları, vb. şeyler yazar, kendisini ayakta tutacak olan senin yardımın ve ciddiliğindir. İçinde bulunduğun toplumsal bataklıktan çıkarır seni. Birçok küçük büyük adamı bir arada tutabilmek, senin güvenini yitirmemek için gerçekten büyük olan bir adam, derin bir aydın yalnızlığı içinde, senden ve gürültü patırtıdan uzak ama aynı zamanda senin yaşamınla yakın bir ilişki içinde, elde edebildiği büyüklüğünden her gün bir parça vermek, özveride bulunmak zorundadır.
Sana 'öncü'lük edebilmek için, senin onu erişilmez bir tanrıya dönüştürmene göz yummak zorundadır. Olduğu gibi, sade bir insan olarak kalsa, diyelim, elinde evlenme cüzdanı olmadığı halde bir kadını sevebilen bir adam olsa, ona güvenmezsin çünkü, onu olağandışı bir insan olarak görmek istersin.
Böylece, sen, kendi ellerinle, yeni efendini ortaya çıkarmış olursun. Kendisine yeni efendi rolü verilmiş büyük adam büyüklüğünü yitirir, çünkü bu büyüklük, onun sözünü sakınmazlığından, sadeliğinden, yürekliliğinden ve yaşamla arasındaki gerçek ilişkiden gelmekteydi.
Büyüklüklerini büyük adamdan sağlamış olan küçük büyük adamlar, maliye, dışişleri, hükümet, bilim ve sanat alanlarında büyük görevlere atanırken sen olduğun yerde, yani bataklıkta kalırsın. Bir, 'mutlu gelecek' yada bir 'Üçüncü Reich' uğruna pılı pırtı içinde dolaşmayı sürdürürsün. Damları samanla örtülü, duvarları tezekle sıvalı pis evlerde yaşamayı sürdürürsün. Gerçi kültür sarayınla övünmektesin.
Dilediğince çekip çevirdiğin, dilediğin biçime soktuğun 'yanılsama'dan hoşnutsun şimdilik- ancak, senin bu egemenliğin, bir dahaki savaşa ve yeni efendilerinin koltuklarını yitirmesine dek sürecektir.
Bu küçük adamlar, saraylardan, malikanelerden değil, senin saflarından gelmektedirler. Onlar da senin gibi acı ve açlık çektiler. Üstelik, sana bir yığın söz söyleyerek, senin ve yaşamının, ailenin ve çocuklarının birer hiç olduğunu anlatıyorlar, aptal, köleliğe elverişli ve başkalarının kullanacağı birer insan olduğunuzu söylüyorlar.
Bu durumda, kişi, diyelim İsa, Marx, Lincoln ya da Lenin gibi gerçekten büyük bir adamın önderliğinde bir devrimci özgürlük partisi kurar. Gerçekten büyük olan bu adam senin özgürlüğünü son derece ciddiye alır.
İşlerini kolaylaştırmak için çevresine küçük adamlar, yardımcılar, getir-götürcüler toplamak zorundadır, çünkü bu büyük işi tek başına yürütemez. Üstelik, çevresine küçük büyük adamlar toplamazsa, sen onu anlamaz, bir kenara iter, adam yerine koymazsın. Bir sürü küçük büyük adamla çevrilmiş olarak, senin adına güçler ve yetkiler ele geçirir, ya da bir damla hakikat, ya da yeni, daha iyi bir inanç bulur sana.
Sayfalar dolusu söylevler yazar, özgürlük yasaları, vb. şeyler yazar, kendisini ayakta tutacak olan senin yardımın ve ciddiliğindir. İçinde bulunduğun toplumsal bataklıktan çıkarır seni. Birçok küçük büyük adamı bir arada tutabilmek, senin güvenini yitirmemek için gerçekten büyük olan bir adam, derin bir aydın yalnızlığı içinde, senden ve gürültü patırtıdan uzak ama aynı zamanda senin yaşamınla yakın bir ilişki içinde, elde edebildiği büyüklüğünden her gün bir parça vermek, özveride bulunmak zorundadır.
Sana 'öncü'lük edebilmek için, senin onu erişilmez bir tanrıya dönüştürmene göz yummak zorundadır. Olduğu gibi, sade bir insan olarak kalsa, diyelim, elinde evlenme cüzdanı olmadığı halde bir kadını sevebilen bir adam olsa, ona güvenmezsin çünkü, onu olağandışı bir insan olarak görmek istersin.
Böylece, sen, kendi ellerinle, yeni efendini ortaya çıkarmış olursun. Kendisine yeni efendi rolü verilmiş büyük adam büyüklüğünü yitirir, çünkü bu büyüklük, onun sözünü sakınmazlığından, sadeliğinden, yürekliliğinden ve yaşamla arasındaki gerçek ilişkiden gelmekteydi.
Büyüklüklerini büyük adamdan sağlamış olan küçük büyük adamlar, maliye, dışişleri, hükümet, bilim ve sanat alanlarında büyük görevlere atanırken sen olduğun yerde, yani bataklıkta kalırsın. Bir, 'mutlu gelecek' yada bir 'Üçüncü Reich' uğruna pılı pırtı içinde dolaşmayı sürdürürsün. Damları samanla örtülü, duvarları tezekle sıvalı pis evlerde yaşamayı sürdürürsün. Gerçi kültür sarayınla övünmektesin.
Dilediğince çekip çevirdiğin, dilediğin biçime soktuğun 'yanılsama'dan hoşnutsun şimdilik- ancak, senin bu egemenliğin, bir dahaki savaşa ve yeni efendilerinin koltuklarını yitirmesine dek sürecektir.
Bu küçük adamlar, saraylardan, malikanelerden değil, senin saflarından gelmektedirler. Onlar da senin gibi acı ve açlık çektiler. Üstelik, sana bir yığın söz söyleyerek, senin ve yaşamının, ailenin ve çocuklarının birer hiç olduğunu anlatıyorlar, aptal, köleliğe elverişli ve başkalarının kullanacağı birer insan olduğunuzu söylüyorlar.
Size kişisel özgürlük değil ulusal özgürlük vaat ediyorlar. Size özgüven değil, devlete saygı, bireysel büyüklük değil, ulusal büyüklük vaat ediyorlar.
Sana göre ''kişisel özgürlük'' ve kişisel büyüklük soyut birer kavramdan başka bir şey değildir; ulusal özgürlük ve devletin çıkarları sözcükleriyse, seni zevkten dört köşe etmekte; bu yüzden hemen bu sözcüklere sarılıyorsun.
Sense olnlara 'Kurtarıcılar' diyorsun, 'Yeni Kurtarıcılar' ve
bağırıyorsun: 'Heil! Heil! ' 'Viva! Viva! ' 'Yaşaa! Yaşşaa! '
-Dinle Küçük Adam (1946)
-Wilhelm Reich
0 yorum |
Nükleer savaşta hayatta kalmanın 11 yolu
Soğuk savaş döneminden kalma bir afiş. Şu anda Haydarpaşa Garının bekleme salonunda asılı. Maddelere gelecek olursak:
Nükleer Bilgi
Radyasyon Bilgisi
Erken Haber Alma (radyo ile)
Sığınak
Yiyecek Depolama
Yangın Önlemleri
İlk Yardım
Temizlik (imandan)
Nükleer Serpintiden Korunma
Fert ve Ailece Korunma
Ulaştırma Öğren
Maddeler sınavda çıkacak.
0 yorum |
"İnsan doğumla dünyaya bırakılmaz, zira doğum, ölüm gibi, körlüktür ve fiziki bir eylemdir. Oysa dünyaya bırakılmışlık bir de ruhsal bir edimdir; annenin öteki olduğunu öğrenme süreci, dünyaya atılmanın başlangıcıdır. Atılmak, belki de en şiddetli eylemlerden biridir; hem şiddete maruz kalmayı, hem de saldırganlığı; şiddet uygulamaya hazır olmayı... bunları ve asıl; bir başlangıcı, hayata girişi, dünyaya açılan kapıları karşılar. Dünyaya giriş, acıyı, kendi canından bir parçanın kopuşunu, o parçanın aynı zamanda bütün oluşunu, geride kalanın o parçanın içine yerleştirilme çabasını, kendinde eksilmenin zulmüyle dünyayla tanışma sürecini içerir... Lakin, hangi dünyayla?.. doğumla başlayan ve bir ömür süren öyküde, nesnel gerçeklikle nerede nasıl yüzleşmişsen o tanışıklığın hamuruyla yoğrulmuş dünyayla...
Bu ilk yas; anneden koparak, anneyi tanıma süreci, dünyaya atılmış ilk kancadır da. İlk kancayla birlikte hayatın temel ilkesi, kişiyi kazanca değil, kayba hazırlamaya hizmet eder ve bu hazırlık süreci hiç de kısa sürmez, belli bir güveni gereksinir. Özellikle çocukluk döneminde, dünyanın, bir kez kopuşuna boyun eğdiğimiz, orada, ötede ve öteki olduğuna katlandığımız figürleri alıp gitmesi durumunda geride kalan: ilk kancaya tutunmaktır. Yastır. Elinden kayıp giden parçanın, öteki olduğunu görmek ve yine de o parçanın senin olduğunu bilmek... "
"yeryüzünün her milibahrisinde ve nerede insan varsa orada, ortak paydalarımız ayrılıklarımızdan fazladır ve bu metinde sözü edilen özgünlükler, bu ortak paydayı eksiltmez, zenginleştirir. karşı çıktığım, ne batı'nın uygarlık birikimi, ne de bu ortak paydadır... karşı çıktığım; batılı bilim adamlarının, beyaz, erkek, 175 cm boyunda ve 72 kg ağırlığındaki batılı ‘ortalama' insanla yaptıkları çalışmalardan elde edilen bilgilerin, tartışılmaz evrensel doğrularmış gibi, üstelik insanın ruhsallığına uygulanması, hastane koridorlarına taşınmasıdır. bu, psikiyatrinin kör noktasıdır."
-cemal dindar
0 yorum |
paralel evrenler
ne dediler ?
''bu blogda yazılan tüm yazılar gerçeklerden uzak, temelsiz, salakça, umutsuz ve tutarsızdır. hepsi sarhoşken anımsanmayan şeyler ailesine üyedir. ciddiye almamak gerekir böyle salakça bişeyi''
-Samuel L. Jackson
''kırk yıllık penelop kuruzum, ömrü hayatımda böyle sıçık blog görmedim''
-Penelop Kuruz
''benim için tamamen yeni ve harika bir deneyim oldu''
-Ruud van Nistelrooy
''musikide herkes ikiyüzlü''
-yılmaz morgüel
''sabahtan beri yine faiziydi istihdamıydı düşündüm durdum lakin cilabirasının yeri ayrıdır bende.''
-john maynard keynes
''cıvık müdürüm afedersin.''
-abbas
''insanlar hür olmak için, bilgi değil de para sahibi olmak zorunda kalıyorlar. İnsanlık, mecburi çalışma köleliğinden, ancak açgözlülük denen şeyi ortadan kaldırdıktan sonra kurtulacak.''
-nikola ivanoviç
Bu sayfa en iyi 320x264 ekran çözünürlüğünde görüntülenir, vatandaşa cart curt yok!