21. yüzyılın ilk on yıllarında kapitalizm girdiği krizden kurtulmak için insanlar arasındaki eşitsizliği arttırmış, üretimini ve karını devam ettirmek için gittikçe otoriter olmuş, sermaye ile devlet bir hale gelerek oligarşik bir yönetim yerleşmiştir. çalışanlar ve tüm halk adım adım artan sömürüyü fark ettiklerinde her şey için geç kalınmış kölelik sistemi geri getirilmiştir. Fakat oligarşinin bu zaferi tüm sorunları ortadan kadıramamış, büyük uluslar hegamonya yarışında aynen soğuk savaş dönemi gibi nükleer ve kitle imha silahları üretimine başlamışlardır. Kesin zamanı ve ilk kimin başlattığı bilinmemekle beraber üçüncü dünya savaşı diyebileceğimiz fakat sonuçları diğer dünya savaşlarına göre kat kat acı olan savaş ile dünya nüfusu özellikle kölelerinki büyük oranda azalmıştır. Sistemi yönetenler savaştan ve nükleer serpintiden kendilerini iyi bir şekilde koruyabilmişler, köleler ise ya ölmüş ya da sakat kalmışlardır. Yöneticiler ve zenginler korunaklarında yaşarken, dış dünyaya çıktıklarında tüm vücutlarını kapatan özel bir koruyuyucu kıyafet giymek zorunda kalmışlardır.
Kendilerinden aşağı birer varlık olarak gördükleri ve tüm ağır işleri yüklenen köleler ise böyle bir korumadan uzak kalmışlardır. Savaşta kullanılan biyolojik silahların ve nükleer serpintilerin etkisinde yaşamaktadırlar. Bir kaç nesil içinde boyları kısalmış, çoğunun farklı yerlerinde deformasyonlar oluşmuş, saçları ve kılları seyrelmiş, renkleri koyulaşmıştır. Oligarşinin onlar için yaptığı barakalarda adeta hayvanlar gibi birarada kalabalık olarak yaşamaktadırlar. Geri kalanlar ise savaştan harap olmuş eski kent kalıntılarında yaşamaya çalışmaktadırlar. Tüm olanlardan doğa da nasibini almış, su kaynakları azalmış ve bitki örtüsü yerini kahverengi, soluk ve bodur bitkimsilere bırakmıştır. Temiz suyu ve havayı yalnızca korunaklı kapalı alanlarda yaşayan devlet yöneticileri ve zenginler kullanabilmektedir. Dışarısı ile bağlantısı tamamen kesilmiş çok büyük kapalı sitelerde yaşamaktadırlar. İçerde kendi bitkilerini yetiştirmekte ve kendi sularını arındırarak kullanmaktadırlar. Dışarda ise doğanın dengesinin değişmesiyle bitkiler eskisi gibi salınım yapamamakta, köleler için nefes almak korunaklı alanlardakilere göre iki kat zor olmaktadır. Temiz suya ulaşmayan köleler oligarşinin onlar için günlük dağıttığı sarımsı suları kullanmaktadırlar. Sistemi koruyan ve köleleri baskı altında çalışmaya zorlayan bir kuvvet sınıfı yetiştirilmektedir. Bu sınıfın mensupları doğdukları andan itibaren yoğun propaganda ve eğitime tutulup, özgür düşünme yetilerini kaybetmektedirler. Kuvvet mensupluğu babadan oğula geçmektedir...
0 Response to "bir distopya denemesi"
Yorum Gönder